Makaleler

Taksirle Yaralama

Taksirle yaralama suçunun temel halinin cezası üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Türk Ceza Kanunu 89/1 gereği, taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Basit taksir ve bilinçli taksir arasındaki en önemli fark failin neticeyi öngörme durumudur.

Bilinçli taksirde netice istenmemesine rağmen öngörülürken basit taksirde ise netice dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranıldığından ötürü öngörülmemektedir. Taksir, ancak kanunda açık bir şekilde düzenlendiğinde cezalandırılmaktadır.  Suçun bilinçli taksir ile işlenmesi durumunda;  kanunda düzenlenen taksirli suça ilişkin ceza, üçte birden yarısına kadar arttırılarak verilir. 

Ceza hukukunun asıl amacı suçluyu cezalandırmaktan ziyade suçsuzun cezalandırılmasını önlemek olduğundan bir suç örgüsünün oluşup oluşmadığını tespit ederken söz konusu fiilin “tipe uygun, hukuka aykırı ve kusurlu fiil” olup olmadığının tespiti büyük önem arz eder. 

Trafik kazası, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3.maddesi uyarınca, “Karayolu üzerinde hareket halinde olan bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm, yaralanma ve zararla sonuçlanmış olan olaydır.” şeklinde tanımlanmıştır. Araç işleten kavramının tanımı ise, tekrar 2918 sayılı Kanunu’nun 3.maddesi uyarınca, “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir.

Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde yapılmıştır. 

Trafik kazalarında araç işletenin sorumluluğu, 2918 sayılı Kanunu’nun 85.maddesinde düzenlenmiştir. 2918 sayılı Kanunu’nun 85/1 maddesi uyarınca, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” denilmiştir.

Bir kimsenin (araç işletenin), bir motorlu aracın işletilmesinden doğan zarar nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için 2918 sayılı kanun uyarınca, aşağıdaki şartların gerçekleşmiş olması gerekir:

  1. Araç motorlu olmalıdır.
  2. Araç işletilme halinde olmalıdır.
  3. Ortada bir zarar olmalıdır.
  4. Zarar ile fiil arasında uygun bir illiyet bağı bulunmalıdır.
  5. İşletenin kurtuluş beyinnesi getirememiş ve kanıtlayamamış olması gerekmektedir.

 Tüm bunlara istinaden;

Söz konusu dosyada yolcu otobüsü, 2918 sayılı kanunun 3. Maddesinde geçen “Karayolunda kullanılabilen motorlu, motorsuz ve özel amaçlı taşıtlar ve iş makineleri ve lastik tekerlekli traktörler…”tanımına uymaktadır ve motorlu araç tanımını karşılamaktadır. 

Aracın işletilmesi kavramından anlaşılması gereken şey ise motorlu aracın, mekanik aksamının (ışık ve ses donanımının özellikle motorunun) çalışması ve motor gücüyle hareket etmesidir. Yani mekanik aksamı çalışmayan ve hareket etmeyen, park halinde ya da yolda durdurulan araçlar işletilme halinde değildir. Ancak bazı durumlarda, trafik akımı içinde geçici ve anlık duraksayan veya zorunlu olarak duran araçlar, o esnada hareket etmemelerine rağmen işletilme halinde sayılır.

Örneğin trafik lambalarında yeşil ışığın yanmasını bekleyen veya yolcu indirmek-bindirmek için duran veyahut da birdenbire yola fırlayan yayaya çarpmamak için aniden duran araçlar da işletilme halindedir. Buna karşın rölantide çalışan ancak hareket etmeyen araçlarla, elle itilen veya atla çekilen, motoru çalıştırılmaksızın kendiliğinden harekete geçen araçlar işletilme halinde sayılmaz. Şikayet dilekçesinden anlaşıldığı üzere aracın şoförünün gerçekleştirdiği “geri gelme” eylemi aracın işletilme halinde olduğunu açıkça göstermektedir.

2918 sayılı Kanunu’nun 85/1 maddesi uyarınca işletenin sorumluluğunun doğması için, motorlu aracın işletilmesinin bir kimsenin ölümüne, yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebep olması gerekir. Şikayetçi Ceren Genç’in dosya ekindeki fotoğrafları ve Samsun Çarşamba Devlet Hastanesi tarafından hazırlanan rapordan açıkça anlaşılacağı üzere ortada telafisi oldukça güç ve kalıcılığı muhtemel bir zarar söz konusudur.

Meydana gelen zararla, zarara neden olan olay veya davranış arasındaki sebep-sonuç ilişkisine illiyet bağı denir. Hukuki sorumluluğu doğuran unsurlar arasında illiyet bağı büyük önem taşır. Zarar ile fiil arasındaki illiyet bağı da tıpkı zarar verenin bir sürücü olarak yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği, trafikte gerekli özeni gösterip göstermediği ya da şikayetçi tarafın bulunduğu araçtaki şoförün trafikteki davranışı hususlarında olduğu gibi kusuru etkileyecek ana etmenlerden bir tanesidir.

Uygun illiyet bağı, bir olayın, olayların normal akışına göre ve olağan hayat tecrübelerine göre, gerçekleşen zararı meydana getirmeye elverişli bulunmasıdır. Şikayet dilekçesinde ifade edildiği üzere olağan hayatın akışında meydana gelebilecek bir trafik kazası söz konusu olsa da cevap dilekçeleri bu konuda önem arz etmektedir.

Kusurluluğu etkileyen hallerin varlığı halinde kişinin suç teşkil eden eylemdeki sorumluluğu azalabilir ya da ortadan kalkabilir. Haksız fiil, Türk Borçlar Kanunu’nun 49 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup haksız fiilin unsurları; fiil, zarar, uygun illiyet bağı ve kusurdur.

Çoğu zaman fiili, zararı yahut kusuru tespit etmek nispeten  kolaydır. Ancak birden fazla sebebin bir araya gelmesi halinde veya mücbir sebebin, zarar görenin ya da üçüncü kişilerin kusurlu fiillerinin zararla sebebin arasına girmesi durumunda illiyet bağı kavramıyla karşılaşırız ve illiyet bağının varlığının tespitinin zorlaşması kaçınılmaz hale gelir.

Bu noktada zarar verenin sorumluluğunun doğup doğmadığının tespiti için illiyet bağı hakkında ortaya konulan teorilerin bilinmesi önem arz etmektedir. İlliyet bağı sorumluluk hukukunun temel şartı olup illiyet bağının yokluğu halinde zarar verenin sorumluluğu doğmaz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu